25 Temmuz 2017 Salı

Batı Torosların en yüksek noktasında

Kızlarsivrisi'nin doruklarında...

Şehrin kalabalığı, beton ve asfaltla çevrili yapısı beni yeterince bunalttı. Bir de üzerine 15 yıl gölgesiyle bile kavgalı tipler eklenince buralar çekilmez oldu. Çekip gidemeyince çareyi doğaya kaçmakta buldum. Stres seviyemin üst noktalara  doğru tırmanmaya başladığı bir dönemde Toroslar Doğa Sporları Kulübü'nün (TODOSK) Kızlarsivrisi Dağı tırmanış duyurusu gözüme çarptı. Son dönemde doğa sporları konusunda birlikte hareket ettiğim ruh ikizim Kenan'a tırmanıştan bahsettim. Her zamanki klasik cevabını verdi, "Ben varım".


TODOSK yetkililerine kaydımızı yaptırdıktan sonra tırmanış hazırlıklarına başladık. İhtiyaç listesini belirleyip, çantayı yavaş yavaş hazırlamaya koyulduk. Ve beklenen gün geldi. Çadır, uyku tulumu, 2 gün yetecek yiyecek, bolca su, 3 bin metrelik rakımı göz önünde bulundurarak kışlık kıyafetler, malzemeler derken çantada yer kalmadı. Yetmezmiş gibi epeyce ağırlaştı. "Dağcılık kolay olsaydı".

29 Haziran 2017 Perşembe

Her adımda eşsiz bir güzellik


Likya Yolu'nun büyüleyici parkuru

Kaş'tan Gazipaşa'ya kadar uzanan 640 kilometrelik sahil şeridi. Kıyı şeridinin hemen ardından yükselmeye başlayan heybetli dağlar. Ve kimi zaman dağların deniz ile kucaklaştığı koylardan, kimi zamanda zirvelerden geçen tarihi Likya Yolu. Bu toprakların günümüzden 2 bin, 3 bin yıl önceki sakinlerinin günümüze bıraktığı en değerli hazine. Belkide yeryüzünün yürümesi en keyifli parkuru.
Blog sayfamızı takip edenler hatırlayacaktır, daha önce Hisarçandır-Göynük Kanyonu parkurunu yürümüştük. Oldukça keyifli bir o kadar da zor geçen yürüyüşümüzün ardından bu kez de Çıralı-Tekirova parkurunu adımladım. Yaklaşık 19 kilometrelik bu parkur sahip olduğu doğal güzellikler ile beni adeta büyüledi. Her hafta sonu sıkılmadan yürünecek bir parkur olarak zihnimdeki yerini aldı.




12 Ekim 2016 Çarşamba

Beydağları’ndan Akdeniz’e


Kenan, Atik, Selahattin, Nevzat ve ben. Antalyaspor tribünlerinde tanıştık. Zamanla sıkı dostlar, iyi arkadaşlar olduk. Ortak noktamızın sadece Antalyaspor olduğunu zannederdik. Birbirimizi daha iyi tanıdıkça diğer bir ortak noktamızın da doğayı, doğa sporlarını sevmemiz olduğunu fark ettik. Bu yönde gerçekleşen sohbetler haliyle Likya Yolu üzerine yoğunlaşmaya başladı. Sonunda bizde Likya Yolu’nu yürümeye karar verdik. Antalya’nın kavurucu yaz sıcakları yerini serin havalara bırakınca etap etap parkurları geçmek için harekete geçtik. Birlikte yürüdüğümüz ilk etap ise Hisarçandır-Göynük Kanyonu parkuru oldu. Bu parkur yürüyüşe Antalya’dan başlayanlar için ilk, Fethiye’den başlayanlar ise son parkur olma özelliği ile öne çıkıyor. Ayrıca yaklaşık 1500 metre rakımdan deniz seviyesine inilen keyifli ama bir o kadar da zor bir parkur.

18 Ocak 2015 Pazar

Cüceler Mağarası


Cüce çocuğun sığındı mağara

Babasından yediği tokada çok içerlenen cüce çocuk gecenin karanlığında evini terk eder ve bir mağaraya sığınır. Ormanda yürüyen başka bir cüce çocuğu gizlice takip eden çoban, evden kaçan çocuğun saklandığı mağarayı görür. Bu olaydan sonra mağaranın ismi Cüceler Mağarası olarak kalır. Akdeniz’in karşısına tüm heybetiyle dikilen Toroslar’ın eteğinde ormanlarla kaplı bir köyde günümüzden 200 yıl kadar önce cüce bir aile yaşarmış. Köyde mutlu mesut bir yaşam süren, köyün neşe kaynağı olan ailenin içerisinde bir gün tartışma çıkmış. Tartışma hızla büyümüş ve kavgaya dönüşmüş. Tartışma sırasında sinirlenen baba, oğluna bir tokat atmış. Yediği tokta içerleyen cüce çocuk, gecenin karanlığında evi terk etmiş. Cüce aile ve köylü günlerce ormanda evini terk eden çocuğu aramış. Günler günleri, haftalar haftaları takip etmiş ama cüce çocuktan bir daha haber alınamamış.
















  

22 Ekim 2014 Çarşamba

Aspendos'un muhteşem köprüsü...



Aspendos’un zamana meydan okuyan köprüsü

Aspendos antik kentini ikiye bölen Köprüçay’ın üzerine kurulu Köprüpazar Köprüsü. Romalıların yaptığı köprü, Selçuklular tarafından onarıldı. Cumhuriyet döneminde de restore edildi.
Güneşin sıcak yüzünü göstermesiyle birlikte Torosların doruklarındaki karlar yavaşça erimeye başlıyor. Eriyen karların meydana getirdiği su damlacıkları önce dereleri, dereler ırmakları oluşturuyor. Zirvesinde kartalların uçtuğu doruklardan Akdeniz’e akan ırmak, sanki sevgililerin kavuşmak isteyişini, kucaklaşma arzusunu andırıyor. Bu büyük buluşmanın coşkusuyla hayat veriyorlar Pamphylia’nın bereketli topraklara. Antik çağın Eurymedon nehrinin, günümüzdeki ismiyle Köprüçay’ın Akdeniz’e akışı gibi. 



Doğal kaleden farksız kent Sillyon



Büyük İskender’in fethedemediği kent: Sillyon

Akdeniz ile Toroslar arasında uzanan bereketli topraklar üzerindeki kaleyi andıran bir tepede kuruludur Sillyon antik kenti. Helen, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlılar döneminde de yaşamın merkezi olan kentin en büyük özelliği ise Büyük İskender’in fethedemediği ender şehirlerden birisi olmasıdır.

Sillyon antik kenti, Akdeniz ile Toros Dağları arasında ki geniş düzlüklerde yükselen bir tepenin üzerinde bulunur. Perge ile Aspendos kentleri arasında yer alan Sillyon kenti, uzaktan bakıldığında doğal bir kale görünümündedir. Sillyon antik kentinin kurulu olduğu 223 metre yüksekliğindeki tepe, batıdaki bir nokta haricinde diktir ve bu nokta dışarısında ulaşımı oldukça zordur. Kentin hangi tarihte kurulduğu net olarak bilinmemektedir ancak Truva Savaşı sonrası kuzeyden gelen göçler sonrası bölgede yaşamın başladığı ifade edilmektedir. Kentle ilgili en erken yazılı kaynak coğrafyacı Skyliaks’a aittir ve M.Ö. 4. yüzyıla aittir. Kente ait sikkelerin tarihi M.Ö. 3. yüzyıldan başlar. Tarihçi Strabon’da kentle ilgili verdiği bilgilerde yakınındaki bir gölden bahseder.




18 Eylül 2014 Perşembe

Seleukasların kenti...



Ormanın içindeki gizli kent: Seleukeia

İnsanoğlunun var olduğu ilk günden bu güne kadar Antalya hep medeniyetlerin beşiği oldu. Mağarada başlayan yaşam, insanoğlunun bilgi ve birikiminin artmasıyla verimli ovalarda, deniz kenarında devam etti. Mimaride ve sanatta oldukça ileri giden ilk Antalyalılar, bazen verimli bir ovada, bazen deniz kenarında, bazen de ormanlar içinde muhteşem şehirler kurdu. Agorasıyla, kütüphaneleriyle, kiliseleriyle, hamamlarıyla ve anıtsal yapılarıyla. Antalya’da böylesine mükemmel yapıların büyük bir kısmı yıkılmışta olsa bulunduğu antik kente verilecek en güzel örnek Seleukeia (Lyrbe) olsa gerek. Bir Pamfilya kent olan Seleukeia (Lyrbe), Side’nin 23 kilometre kuzeydoğusunda Bucakşıhlar köyü yakınında bulunur. Çam ağaçlarının içerisine gizlenmiş gibi duran Seleukeia (Lyrbe), ormandan güneye doğru uzanan bir tepenin üzerine kurulmuştur. Ağaçların arasında gizlendiği gibi, tepenin 3 tarafının dik yamaçlarla çevrili olması, antik kenti aynı zamanda dış tehditlerden korunaklı kılar. Helenistik dönemde Seleukaslar tarafından kurulan kentin bugün agorasının büyük bölümü ayaktadır. Galeri, hamam, sarnıç, kilise, şapel, kütüphane, nektareion gibi yapıların ayakta kalan kısımları görülmeye değer özellikler taşır. Seleukeia, bazı kaynaklarda Lyrbe adıyla da geçer ancak geniş çevreler Seleukeia ismini kullandığı için bu isimle bilinir.