7 Ağustos 2013 Çarşamba


Endemik şölen

Yaz gelmeden zirvelerde ki kar kalkmadan son bir kez tırmanalım Tunç Dağı'na diye düştük yollara. Karla kaplı Tunç Dağı, muhteşem görüntüsü ve heybetiyle karşımızda. Karların üzerinde yürüyoruz. Aslında tırmanıyoruz. Öyle bir noktaya geldik ki gördüğümüz manzara bizi şaşkına çevirdi. Karın eridiği noktada çiğdemler filizlenmiş. Karla koyun koyuna girmişler. Biraz daha yürüyoruz, mor bir sümbül. Karın kalktığı her noktada endemik çiçekler açmış. Toroslarda kelimenin tam anlamıyla endemik şölen başlamış.


Mart ayının son haftasıydı. Uzun zamandır birlikte kaya tırmanışı yaptığımız Ferhat abi ve Barış ile her sabah liman kavşağına kadar pedal çeviriyorduk. Yine sabah 05.55'te uyanmış, 06.00'da Işıklar'da Ferhat abiyle buluşmuş ve yola koyulmuştuk. Falez Otel önünde her zamanki gibi Barış ile buluştuk. Selamlaşmanın ardından liman kavşağına doğru pedallara yüklendik. Sabahın o saatinde bizim gibi az sayıdaki spor yapmaya çıkanların ve işe gitmek için yola düşenlerin dışında caddede kimse yoktu. Bir yandan pedal çeviriyor, bir yandan da sohbet ediyorduk. Ferhat abi bana dönüp, "Kış bitti bitiyor. Kısa süre sonra havalar iyice ısınacak. Karlar erimeden Tunç Dağına tırmanmak istiyoruz. Gelmek istermisin" dedi. Uzun zamandır aklımda karla kaplı bir zirveye tırmanmak olduğu için teklifi hemen kabul ettim. Her sabah 30 kilometreye yaakın bisiklete binmem sayesinde kondisyonumda yerindeydi. Ve beklenen gün geldi. Sabah yine 06.00'da uyanmış, akşamdan hazırladığım çantamı almış ve Barış ile buluşmak için yola çıkmıştım.100. Yıl Bulvarı'nda Barış ile buluştuktan sonra Çakırlar'a doğru yola koyulduk. Çakırlar'dan sonra Geyikbayırı ardından Feslikan Yaylası'ndayız.
                                                                                       Tunç Dağı, baharın ilk günlerine kadar karla kaplı.

KOTUN KOYUNA YATAN ÇOCUKLAR GİBİ
Feslikan Yaylası'nın üst tarafındaki mahalleye gelince mecburen aracımızı park etmek zorunda kaldık. Çünkü yayla yolu, kar nedeniyle kapalıydı. Ferhat abi de Veysel ile birlikte başka bir araçla gelmişti. Şahit olduğum manzara beni çok şaşırttı. Çantamızı alıp Tunç Dağı'na doğru yürümeye başladık. Antalya'da insanlar aynı gün denize girerken, biz karla kaplı bir dağın önündeydik. Yaylacıların kış nedeniyle terk ettiği mahallenin boş evlerinin arasından geçerek tırmanışa başladık. Yürüyüş sırasında muhteşem manzaralar bize eşlik ediyordu. Çağlayarak akan küçük dere bir noktada karı eritmiş, halka şeklinde eriyen kar ilginç bir şekil almıştı. Bir kaç kare fotoğrafın ardından yürüyüşü sürdürdüm. Mahallenin çıkışında kar örtüsü birden kalktı. Az ilerisi yine karlıydı ama bulunduğum alanda topraktı. Bir kaç adım sonra kurumuş otların arasında rengarenk çiçeklerin filizlendiğini gördüm. Mor ve beyaz çiçekleri görünce o kadar çok mutlu oldum ki anlatamam. Tunç Dağı, tüm güzellikleri ile karşıladı bizi. Çiğdem olduğunu daha sonra öğrendiğim çiçeklerle vedalaşıp yürümeye devam ettim. Öyle bir noktaya geldim ki gördüğüm manzara beni şaşkına çevirdi. Bir yanda kar, bir yanda yeni açmış çiğdemler. Eriyen karların yerini çiğdemler almış. Koyun koyuna sokulmuşlar birbirlerine. Yan yana ve bütün güzellikleriyle. İşte Antalya bu!!!








ANTALYA'NIN TEPESİNDEYİZ
Bu eşsiz manzarayı doyasıya seyredip, fotoğrafladıktan sonra yürümeye devam ettim. Ben yürümek diyorum ama aslında Tunç Dağı'na tırmanıyoruz. 30 Mart 2013 tarihinde yaklaşık 1 metre karla kaplı Tunç Dağı'na. Yaklaşık 4 saatlik bir tırmanışın ardından zirveye ulaştık. Tırmanış sırasında kayaların arasındaki şalbalar selamladı bizi. Öyle bir noktaya geldik ki Antalya'nın zirvesindeydik. Önümüzde Antalya Körfezi, arkamızda Elmalı'nın Kızlar Sivrisi Dağı. Alakır Vadisi'nden, Tahtalı Dağı'na kadar olan bütün coğrafya ayaklarımızın altındaydı. Ve sonunda 2519 metre yükseklikteki zirvedeyiz. En büyük üzüntüm nem.Çünkü Antalya net olarak görünmüyor. Nemden dolayı Antalya'nın önünde sanki bir perde var. Zirvede domates, salatalık, peynir, zeytin ve ekmekle yapılan gecikmiş kahvaltının ardından kahve keyfindeyiz. Zaman tükendi artık dönüş vakti. Tunç Dağı'nın zirvesine veda edip, zirvenin önündeki boğazdan, 1 metrenin üzerindeki karla kaplı boğazdan aşağıya indik. İnerken çocukluğumuz geldi aklımıza. Haliyle yürümedik, dağdan aşağı kaydık. Çok keyifli bir yolculuğun ardından terkedilmiş mahalleye indik.



SÜMBÜLLER GÖRÜLMEYE DEĞER
Tozluğumun olmaması nedeniyle botun içerisine giren karlar ayaklarımın ıslanmasına neden olmuştu. Ayaklarımın aşırı üşümesinden dolayı, arkadaşlardan izin alıp hızla aracımın bulunduğu noktaya yöneldim. Ancak gördüğüm manzara karşısında ne ıslak ayakların üşümesi geldi aklıma ne de hastalık riski. Çünkü çiğdemler, sümbüller ve adını bilmediğim daha nice çiçek açmıştı eriyen karların bulunduğu noktalarda. Çiçeklerin adını bilememek günün en büyük üzüntüsü oldu. Keşke dedim kendi kendime Antalya coğrafyası üzerine, endemik bitkileri üzerine kitaplar olsa da okusaydım. Ama o gün koydum aklıma, yeterli malzeme oluştuğu gün o kitabı ben yazacağım. Size yemin, size söz.



 












1 yorum:

  1. İlgiyle ve beğenerek okuduğumuz yazınızın devamını dileriz. Ellerinize sağlık...

    YanıtlaSil